Türk Medeni Kanununa göre müteveffa yani miras bırakanın yasal mirasçılar ve iradi mirasçılar olmak üzere iki tür mirasçısı bulunmaktadır.

YASAL MİRASÇILAR

Yasal mirasçılar şunlardır:

– Belli bir dereceye kadar kan hısımları,

– Evlatlık,

– Altsoy,

– Eş,

– Devlet.

Türk hukukunda zümre sistemi söz konusudur. Miras bırakanın mirasının paylaşılması bu zümre sistemine göre yapılmaktadır. Ortak bir asıldan meydana gelmiş kısımlar topluluğuna zümre denir. Bu kapsamda miras bırakan kişinin yani ölen kişinin çocukları veya alt soyu varsa bu kişiler miras bırakanın alt soyunu oluşturacaktır. Bu alt soy ise birinci zümre mirasçılarını oluşturmaktadır. Bunun dışında miras bırakanının anne ve babası ikinci zümreyi; miras bırakanın nene ve dedesi ise üçüncü zümreyi oluşturmaktadır. Miras söz konusu olduğunda ilk olarak birinci zümre devreye girer. Birinci zümrede mirasçı yoksa ikinci zümre, ikinci zümrede de yoksa üçüncü zümre mirasçısı olur. Dördüncü zümre burada miras dışıdır. Üçüncü zümrede kimsenin olmaması halinde mirasçı devlet olmaktadır.

Bunun dışında evlilik bağı yasal mirasçılık açısından önemlidir. Uygulama da en sık görülen ve mirasçı olmaya hak kazanan eş olmaktadır.

Evlat edinme, evlatlık olunan kimse de miras bırakanın mirasçısı gibidir. Miras bırakan ise alt soyuna normalde mirasçı olabilir. Ancak evlat edinme var ise evlat edinenine karşı mirasçı olunamaz. Yani evlat edinen baba, evlatlığına mirasçı olamaz.

Eğer miras bırakanın yasal mirasçısı yok ise, mirasçı devlet olur.

Biz de ağırlıklı olarak yasal mirasçılık vardır. İradi mirasçılık ikinci derecede söz konusu olur. Yasada en yaygın olan kan bağıdır. Biz de aile esas olduğu için kan bağı daha çok gündeme gelir. Kan hısımlarının miras bırakana yakınlık derecelerine göre mirasçıların nasıl pay alacağını belirlenir. Bu sınıf sistemini kabul eden ülkeler arasında bir benzerlik olmayabilir. Biz de de sınıf sistemine benzer bir sistem vardır. Bugün ise zümre sistemini benimsiyoruz. Bu sistem, objektiftir. Ülkeden ülkeye değişmeyen bir sistemdir. Çünkü biyolojik kanunlar esas alınır.

ZÜMRE: Ortak bir aslından meydana gelmiş kişiler topluluğudur. Miras bırakan zümre başıdır. Miras bırakanın çocukları ve torunları zümre başının mirasçıları kabul edilir. Bugünkü hukukta miras üçüncü zümrede sona eder. Birinci zümre öncelikli olarak mirasçıdır. Birinci zümre yoksa ikinci zümre mirasçı olur. İkinci zümrede de kimse yoksa üçüncü zümre mirasçı olur.

Miras bırakanın çocukları ve torunları birinci zümreyi oluşturur. İkinci zümrede miras bırakanın kardeşleri, yeğenleri, anne babası söz konusu olur. Üçüncü zümrede ise, miras bırakanın büyük anne, Büyük baba, dayı, teyze ve bunların çocukları söz konusudur. Miras bırakanın çocukları varsa torunları mirasçı olamaz. Çocuk yoksa torunları bu durumda mirasçı olabilir. Çocuklar burada kök başı olur ve hepsi eşit pay alırlar. Kök başları mirasçı olamazsa onun yerini alt soyları alır. Buna zümre içi halefiyet denir. Miras bırakandan önce bir kimse ölürse bu kimsenin mirası soya geçer. Sadece kan hısımları bu kurallardan yararlanır. Sıhri hısımlar bu yolla mirasçı olamazlar.

Örneğin, miras bırakanın oğlu ölmüş ise ve oğlunun eşi var ise, eşi sıhri hısım olduğu için ve de kan hısımlığı olmadığı için eşi mirasçı olamaz.

İradi mirasçılıkta zümre içi halefiyet işlemez. Örneğin miras bırakan vasiyetle birini mirasçı atadıysa, ve o atanan kişi öldüyse, mirasçısı onun yerine geçemez. Dolayısıyla bu durum sadece kan hısımlarına özgü bir şeydir. Eğer ki mirasçılar miras bırakandan önce ölürse onun mirasçıları yani mirasçının çocukları mirası alır. Birinci zümreden sonra ikinci ve üçüncü zümreler mirasçı olacaklar. Kök başı mirasçı olamıyorsa veya yoksa onun payı aynı zümredeki diğer kök başına geçer. Örneğin miras bırakanın annesi öldüğünde mirası baba alır. Annenin altsoyu olmadığı için yakınlarına geçmez ve yukarıda çıkmaz.

Tam kan hısımı, yarım kan hısımından daha fazla miras hakkına sahip olabilir.

Örneğin, Miras bırakan kişinin annesi ve babası öldüyse öz kardeşi hem anne hem de babadan miras alır. Ancak annesi başka biriyle evlendiyse ve oradan da bir çocuk dünyaya geldiyse bu dünyaya gelen çocuk sadece miras bırakanın annesinin ölmüş olması nedeni ile sadece anneye bağlı olarak bir pay alacaktır.  Miras bırakanın mirasının  ½ si anneye,  ½ si babaya geçer. Annenin ½ payı yarım kan hısımlığı olan kişiye 1/2’si ise öz kardeşine geçer. Öz kardeşi babadan ½ alır. Anneden ise 1/4 alır. Dolayısıyla yarım kan hısımı olan kişi ¼ pay alırken tam kan hısımı olan kişi ¾ alır.

Miras bırakan payını üçüncü bir kişiye vermişse mirasçının saklı payı alt soyuna geçer. Yani mirasçıyı mirasçılıktan çıkarmışsa altsoyu saklı payı alabilecektir.  

Bir mirasının birden fazla hısımlık bağı olabilir. Her bağı için ayrı miras payı alır. Buna çifte kan bağı mirasçılığı denir. Yani bir kimse hem anne tarafından hem baba tarafından mirasa sahip olabilir.

Bu hususları belirttikten sonra şimdi zümreleri ve zümrelerin miras bırakandan alçakları paylarını hesap edelim. Yukarıda, birinci zümreyi çocuklar ve torunlar; İkinciyi zümreyi anne, baba, kardeşler; üçüncü zümreyi ise büyük anne, büyük baba, halalar, teyzeler, amcalar, dayılar kuzenlerin oluşturduğunu belirtmiştik. Bu kapsamda, birinci zümreyi oluşturan çocuklar ve torunların mirasçılık durumlarına bakalım.

BİRİNCİ ZÜMRE

TMK – Madde 495- Miras bırakanın birinci derece mirasçıları, onun altsoyudur. Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar.

Miras bırakanın birinci derece mirasçıları, onun altsoyudur.  Yani çocuklar ve torunlardır. Burada bunun evlilik içi veya evlilik dışı olması önemli değildir. İkisi de eşit pay alır. Önceki kanunumuzda, evlilik içi çocuklar evlilik dışı çocuklardan daha fazla pay alırdı. Ancak 1990 yılında bu hüküm iptal edilmiştir. Böylece bu ayrım ortadan kalkmıştır. Yani artık çocuklar eşit pay alırlar. Dolayısıyla 1990 yılına kadar ki miras intikallerinde böyle bir ayrım söz konusuydu. Ancak 1990’dan sonra ki miras paylaşımında artık bu ayrım yapılmaz.

TMK – Madde 497 – Altsoyu, ana ve babası ve onların altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, büyük ana ve büyük babalarıdır. Bunlar, eşit olarak mirasçıdırlar.

Miras bırakandan önce ölmüş olan büyük ana ve büyük babaların yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır.

Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babalardan biri altsoyu bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşse, ona düşen pay aynı taraftaki mirasçılara kalır.

Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babaların ikisi de altsoyları bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşlerse, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır.

Sağ kalan eş varsa, büyük ana ve büyük babalardan birinin miras bırakandan önce ölmüş olması hâlinde, payı kendi çocuğuna; çocuğu yoksa o taraftaki büyük ana ve büyük babaya; bir taraftaki büyük ana ve büyük babanın her ikisinin de ölmüş olmaları hâlinde onların payları diğer tarafa geçer.

Baba çocuğu tanırsa eğer, hakim nesep bağı kurar ve evlilik içi çocuk ile evlilik dışı çocuklar mirastan eşit pay alır. Yani tanıma yoluyla veya mahkeme kararıyla nesep bağı kurulmuş olmalıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, her evlilik dışı çocuk mirasçı olamaz. Tanıma ve mahkeme kararının olmuş olması gerekir. Eğer ki babalık davası vaktinde açılmazsa artık babalık davası açılamayacağı için çocuk mirasçı olmaz. Bu dava açma süresi öğrenmeden itibaren bir yıldır.

İKİNCİ ZÜMRE

İkinci zümre mirasçıları: miras bırakanın anne, babası ve onun altsoyudur.

TMK – Madde 496-Altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, ana ve babasıdır. Bunlar eşit olarak mirasçıdırlar.

Miras bırakandan önce ölmüş olan ana ve babanın yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır.

Bir tarafta hiç mirasçı bulunmadığı takdirde, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır.

Miras bırakanın alt soyu yok ise, anne ve babası mirasçı olur. Eğer ki baba ölürse babanın payı ¼ olarak onun çocuklarına geçer. Anne burada ½ payını alabilecektir.

ÜÇÜNCÜ ZÜMRE

Üçüncü zümre mirasçıları: miras bırakanın büyük anne, büyük baba veya altsoylarıdır.

TMK – Madde 497- Altsoyu, ana ve babası ve onların altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, büyük ana ve büyük babalarıdır. Bunlar, eşit olarak mirasçıdırlar.

Miras bırakandan önce ölmüş olan büyük ana ve büyük babaların yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır.

Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babalardan biri altsoyu bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşse, ona düşen pay aynı taraftaki mirasçılara kalır.

Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babaların ikisi de altsoyları bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşlerse, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır.

Sağ kalan eş varsa, büyük ana ve büyük babalardan birinin miras bırakandan önce ölmüş olması hâlinde, payı kendi çocuğuna; çocuğu yoksa o taraftaki büyük ana ve büyük babaya; bir taraftaki büyük ana ve büyük babanın her ikisinin de ölmüş olmaları hâlinde onların payları diğer tarafa geçer.

Üçüncü zümrede zümre başları eşit mirasçı olur. Ve ¼ payı alırlar.

1990 yılından 2002 yılına kadar yapılan değişiklik ile miras bırakanın eşi sağ ise ¾ miras payı eşe kalırdı ve  ¼ ise üçüncü zümredeki kişilere geçerdi. Yani eş üçüncü zümrenin alt soylarını bertaraf eder onlara pay bıraktırmazdı. Ancak 2002’den sonra eş varsa ¾ pay bırakılır kalan ¼ payı ise üçüncü zümreye geçer. Üçüncü zümrenin payı çocuklarına geçer ama bu çocuklarının çocuklarına geçmez idi.

Özetle 1990 yılından önce tüm alt soylar mirasçısı olabiliyordu. 1990 yılından 2002 yılına kadar eş ile beraber üçüncü zümrenin başları mirasçı olabilirken onların alt soyları mirasçı olamıyordu. 2002 yılından sonra ise eş sağ ise, alt soylarından sadece çocuklar mirasçı olabilirler. Kuzenler mirasçı olamazlar.

Ancak her durumda eğer sağ kalan eş mirasçı olamıyorsa üçüncü zümre başları tüm alt soyları ile mirasçı olabilirler. Sağ kalan eş varsa payı daima ¾ tür.

EVLATLIĞIN MİRASÇILIĞI

TMK – Madde 500- Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder.

Burada sadece evlatlık ve altsoyu, evlat edinene mirasçı olabilir. Evlat edinen kişi evlatlığa mirasçı olamaz. Evlatlık ve altsoyu evlat edinenin diğer kısımlarına da mirasçı olamaz. Evlatlığın, sadece onu evlat edinene, yani anne babasına karşı mirasçılığı söz konusu olur. Evlat edinenin altsoyu ile evlatlık arasında kural olarak fark yoktur. Yani evlatlık burada kan hısımı gibidir.

Burada sınırlı mirasçılık ilkesi gereği evlatlık, evlat edinilen babasına kardeşlerine mirasçı olamaz. Sadece evlat edinene karşı mirasçı olur. Ayrıca evlatlık hem kendi annesine ve babasına mirasçı olabilir hem de evlat edinenine mirasçı olabilir. Evlatlığın eşi de evlat edinene karşı mirasçı olamaz. Çünkü sihri hısımlık söz konusudur.

EVLİLİK BAĞINA DAYANAN MİRASÇILIK

Evliliğe dayanan bir mirasçılıkta eşin mirasçı olabilmesi için, miras bırakan ile eşi arasında medeni kanuna göre kurulmuş bir evliliğin yani resmi nikahın olması gerekir. Başka ülkede de nikah kıyılmış olabilir. Mesela resmi nikah değil de arada dini nikah varsa ve o dini nikahın kıyıldığı ülkede o nikah geçerli ise bizde de geçerlidir.

Resmi nikah olmadan yapılan evlilik geçerli sayılmaz. Aynı cins arasındaki evlilikte de birbirine mirasçı olamazlar. Çünkü bizim kanunlarımıza uygun değildir. Bunun dışında evlilik ilişkisinin hala devam ediyor olması gerekir. Yani mirasa dair bir dava açıldığında evliliğin hala devam ediyor olması gerekir.

TMK – Madde 181 – Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler.

Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır

Diyelim ki, bir kimse boşama davası açtı, ancak henüz davası sonuçlanmadan vefat ettiği bir durumda eşin mirasçı olması durumuna baktığımız da, burada onun mirasçıları davayı devam ettirebilir. Davalı eşin daha fazla kusurlu olduğu tespit edilirse sağ kalan eş, mirasçı olamaz. Davacı tarafın mirasçıları davaya devam eder. Davalı eş daha fazla kusurluysa sağ kalan eş mirasçı olamaz. Davalı öldüyse yine mirasçıları davaya devam edebilir. Davacı daha fazla kusurluysa davacı taraf mirasçı olamaz.

EŞİN MİRASÇILIĞI

Mecelle de miras hükümleri düzenlenmemiştir. Çünkü bu hükümler Kur’an-ı Kerim’de doğrudan doğruya düzenlendiği için Mecelle de bu alana yer verilmemiştir. Bu alana dair daha sonra bir Feraiz Kararnamesi çıkarılmıştır. Ve bir durum olduğunda bu feraiz kararnamesi uygulanmıştır.

Miras hükümlerine ilişkin düzenlemeler, 1926 yılından 1990 yılına kadar,

1990 yılından 2002 yılına kadar,

2002 den bugüne kadar medeni kanun hükümleri dönemlere göre değişmiştir.

1990’dan önceki durum;

Eşin zümrelere göre mirasçılığına baktığımızda,

Eski medeni kanun 444. maddede düzenlenmiştir. Birinci zümreye göre eşin ¼ mülkiyet hakkı veya bir ½ intifa hakkı seçimlik olarak eşe tanınıyordu. Eş, intifa hakkını seçerse ölünceye kadar bu halkı kullanabiliyor ve semerelerinden yararlanabiliyordu. Öldükten sonra intifa hakkı kendiliğinden sona erer. Eşin çocukları müşterek ise ikinci bir defa miras ile uğraşma ya gerek kalmıyor. Eğer başka bir kimseden çocuğu varsa bu durumda mülkiyet hakkının seçmesi daha doğru olacaktır. Çünkü intifa hakkının seçerse bu durumda eşinin diğer çocukları bu imkandan yararlanamayacaktı.

Mahkeme eşe bir haftalık süre verir ve eş, bir hafta içinde bu hakkını kullanır. Eğer eş hakkını kullanamazsa mülkiyeti seçtiği kabul edilir. Bu gibi işlemler halen daha karşımıza çıkabilir. Böyle bir durum karşımıza çıktığında eğer ki o kişinin vefat ettiği tarih 1990 yılından önceyse biz bu eski kanun maddelerini uygularız.

Eş mülkiyeti seçerse normal bir şekilde miras dağıtılır. Eğer ki intifayı seçerse, terekenin ½ si intifa hakkı olarak eşe tanınır.

1990’dan önce ikinci zümrenin durumu:

Eşin mülkiyet ve intifa hakkı beraber bulunur. ¼ mülkiyet hakkı ve ½ intifa hakkı bulunur. Tenekenin ¾ ü ikinci zümre mirasçılarına geçer. Bunun dörtte biri tam mülkiyet, 3/4 ise kuru mülkiyettir.

1990’dan önce üçüncü zümrenin durumu ise:

Büyük anne ve babalar ve onların alt soyları burada mirasçıdır. Amca dayı, hala ve bunların çocukları yani kuzenler mirasçı olabilirler.

Eşin burada ½ mülkiyet  ve ¼ intifa hakkı vardır. ¼ ’ü üzerinde Üçüncü zümre mirasçılarının, bir bölü ikisi üzerinde tam mülkiyeti bir bölü dördü üzerinde de kuru mülkiyeti bulunur. Yani eşyasının mülkiyetine sahip diğer yarısı ise üçüncü zümre mirasçılarına kalır. Üçüncü zümre mirasçılarına kalan 2/4  miras payının ¼’ü kuru mülkiyet ¼ de ise tam mülkiyettir.

1990 yılında yapılan değişiklikle beraber, eş varsa üçüncü zümrenin alt soylarının tamamı mirasçı olamaz. Sadece zümre başları mirasçı olabilir. Bunların alt soyları mirasçı olamaz. Ayrıca eşin intifa hakkı artık ortadan kaldırılmıştır.

 1990 yılından sonra artık intifa hakkı kaldırılmıştır. 1990 yılındaki değişiklikle eşin intifa hakkı olan payı ¼’ten alınmış olup eşinin mülkiyet payı olan ¾ e eklenmiştir. Yani artık ¼ intifa hakki yok ¾ mülkiyet payı vardır. Üçüncü zümre başlarının ise ¼ mülkiyet hakları vardır. Yani 1/16  zümre başlarının payı olacaktır. Burada zümre başlarının alt soylarının mirasçı olamayacağına dikkat edilmesi gerekir. Altsoyu mirasçısı olamayacağı için üçüncü zümre başları mirası alır.

BUGÜNKÜ MEDENİ KANUN HÜKÜMLER İSE:

TMK – MADDE 499 –  Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre miras bırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur:

1. Miras bırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,

2. Miras bırakanın  ana  ve  baba  zümresi  ile  birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,

3. Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.

  • Bu kapsamda eş birinci zümre ile birlikte mirasçı olursa miras payı:1/4
  • Bu kapsamda eş ikinci zümre ile birlikte mirasçı olursa miras payı: 2/4
  • Bu kapsamda eş üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olursa miras payı: 3/4 olacaktır.

Bunu bir örnekle açıklayacak olursak, miras bırakanın terekesinin 240.000 TL olduğunu farz edersek, birinci zümrede eşin payı ¼ tür. Yani 60.000 TL alır. Geriye kalan kısmı da onun soyları arasında paylaştırırız.

Miras bırakanın birden fazla eşi varsa, ki bu durum artık hukukumuzda bu mümkün değildir. Ama bir şekilde bir den fazla eş durumu olduysa, mesela butlan davası eşin ölümünden sonra söz konusu olduysa bu durumda ölen eşin ilgilileri butlan davası açabilirler. Eş iyi niyetliyse mirası alabilir. Ancak kötü niyetliyse butlan kararı geriye yürür ve eş mirasçı olamaz.

Böyle bir durumda yani iki eş söz konusu olduğunda miras payı iki eş arasında paylaştırılır. Birinci zümrede eşe düşen pay ¼ tür. Dolayısıyla iki eş varsa her biri 1/8 alır.

Eşin çifte mirasçılığı:

Biz de çok karşılaşılmaz. Yani burada eş hem eş olduğu için hem de kan hısımı dolayısıyla pay alıyor. Yeni medeni kanuna göre kuzenler zaten pay alamadıkları için böyle bir durum söz konusu değildir.

Mal rejimi tasfiyesi:

Eşin mirasçılığı içinde önce mal rejimi tasfiyesi yapılır. Mal rejiminden sonra ölen eşinin terekesinin net miktarı ortaya çıkar. Tavsiyeden sonra ödenecek olan net miktar, ayırılır. Kalan eş tekrardan miras payı alacaktır. Yani sağ kalan eş, önce mal rejiminden tasfiye payı alacaktır. Daha sonra miras payı alacaktır.

Eğer iki eş aynı anda ölürse bunlar birbirine mirasçı olamazlar. (TMK Madde 29)

Öncelikle mal rejimi tavsiyesini yapmak gerekir. Mesela miras bırakanın 350.000 TL terekesi varsa, burada sağ kalan eş, bu 350.000 TL’den miras payı alacaktır. Burada sağ kalan eş 350.000 TL’nin 1/4 ‘ü oranında tasfiye payını alacaktır. Sağ kalan eşin, eğer ki kazanılmış malı 1 milyon olursa, bu 1 milyonun yarısını diğer eşe verecektir. Eşi de öldüyse kayınbiraderine mal varlığının yarısını verecektir. Normalde kayın biraderin mirası yoktur. Ancak böyle bir durum burada söz konusu olmuştur. Yapılmaması gereken bir şeydir.

Vatandaşlık bağına bağlı olarak mirasçılık:

Devletin mirasçılığında, kan hısımlığına dayalı ya da evlatlık ilişkisine dayalı olarak ya da evlilik ilişkisine dayalı olarak herhangi bir mirasçısının olmaması gerekir. Ayrıca herhangi bir ölüme bağlı tasarrufla mirasçı tayin edilmemiş olması da gerekir. Bu durumda devlet mirasçı olur.

Vatandaşlıkları ayrı olan kişiler arasında ortaya çıkacak olan hukuki ilişkiler için ise, mesela,  bir yabancı Türkiye’de öldüyse mirasçısı hangi devlet olacaktır? İşte bunu Möhuk (5718 sayılı yasa) 20. maddeye dayanarak cevaplarız. Burada kişinin vatandaşı olduğu ülkenin kanunları uygulanır. Mesela ölen Alman biri ise, Alman kanunlarına göre kimin mirasçı olacağını belirleriz.

Türkiye’de bulunan taşınmaz davalarına Türk hukuku uygulanır. Türkiye’de ölen bir yabancının taşınmazı varsa bu taşınmaz Türkiye Cumhuriyeti’ne kalır. Para vs. gibi menkul mallar ise ölenin milli hukukuna göre tayin edilir. Bir kimsenin eğer ki Türkiye’de taşınmaz elde etme imkanı yoksa bu taşınmaz paraya çevrilir ve o şekilde o kişiye verilir.

Mirasçılar, miras bırakanın borçlarından sınırsız olarak sorumludurlar. Hem kendi mallarıyla hem de terekeden intikal eden mallar ile sorumludurlar. Birden çok mirasçı varsa müteselsilen sorumlu tutulurlar. Ancak devletin mirasçılığında devlet kendine intikal eden mallarla sınırlı olarak sorumlu olur. Yani devletin sorumluluğu bu nokta da sınırlanmıştır.

Bir kimseyi, ölüme bağlı tasarrufla mirasçı atanabilmektedir. Bu kapsamda bir kimse mal varlığının tamamını devlete bırakabilir. Devletin sorumluluğunun sınırlı olması, yasal mirasçı olması halindedir. Ancak miras bırakan onu mirasçı olarak atamışsa yani iradi mirasçılık söz konusu ise, mesela miras bırakan terekenin yarısı için devleti mirasçı atamış olabilir. Böyle bir durumda devlet sınırsız olarak sorumlu olabilir Burada TMK 501. maddeyi uygulamayız. Devlet mirası red ederse sorumluluktan kurtulur.

Bu kapsamda,İstanbul’da ölen Yunanın mirası, mirasçısı yoksa devlete kalır dedik ancak hangi devlete kalacak? diye baktığımızda, taşınmazlar için Türkiye, diğer menkul mallar için yunan kanunları uygulanır.

İRADİ MİRASÇILIK

Miras bırakan saklı pay dışındaki tenekesi üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Miras bırakan saklı payı ayırdıktan sonra geriye kalan kısım üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir.

Hukuki işlemleri geçersiz kılan sebepler, ölüme bağlı tasarruflar içinde geçerlidir. Mesela kişiler hukuka veya ahlaka aykırı işlemler yapamazlar. Bu kural burada da geçerlidir. Ya da mesela şekil eksikliği, ehliyet eksikliği, irade bozukluğu gibi durumlar ölüme bağlı tasarrufu geçersiz hale getirir.

Av. Naim GÖZMEN

TÜRK MEDENİ KANUNUNA GÖRE MİRASÇILAR

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir