Miras hukuku, miras bırakanın ölümü halinde onun intikale elverişli mal varlıklarının hayatta bulunan gerçek veya tüzel kişilere geçişinin nasıl olacağını düzenleyen kurallar bütünüdür. Yani pratik hayatta vefat eden bir kimsenin mal varlıklarının yasal olarak kanunun tayin ettiği mirasçılara veya miras bırakanın bizzat mirasçı atama yoluyla tayin ettiği kişilere mirasının nasıl geçeceğini düzenleyen hukuk dalıdır.
Miras hukukunda miras kalan sadece miras bırakanın aktifinde olan yani miras bırakan kişi tarafından geriye kalan mal varlıkları ile sınırlı olmayıp aynı zamanda miras bırakanın borçları da mirası reddetmeyen mirasçılara intikal edecektir. Bu kapsamda miras hukukunun en temel kavramlarına kısaca şu şekilde tanımlayabiliriz.
MİRAS: Miras bırakanın ölümü ile mirasçılarına geçen yani onlara terk edilen mal varlıkları anlamına gelir. Miras yerine genellikle tereke kavramı kullanılır. Nitekim bu iki kavram genelde eş anlamda kullanılmaktadır.
MİRAS BIRAKAN: Ölümü ile mal varlığı mirasçılarına geçen gerçek kişidir. Yani tabiri diğer ile ölen kişidir. Burada tüzel kişilerin miras bırakanın olamayacağını belirtmek gerekir.
MİRASÇI: Miras bırakanın ölüm anında sağ olan ve terekenin yani mirasın kendisine intikal edeceği kişidir. Miras bırakandan farklı olarak tüzel kişiler de mirasçı olabilmektedir. Örneğin, miras bırakanın bir vakfa taşınmazını miras olarak bırakması gibi.
Bir kimsenin mirasçı olabilmesi için hak ehliyetinin olması şarttır. Burada bu kişinin fiil ehliyetine sahip olması aranmaz. Ancak mirasçılık ehliyetine yani diğer tabir ile hak ehliyetine sahip olması gerekmektedir. Kanun koyucu tam ve sağ doğmak şartı ile ceninin mirasçı olabileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla henüz hayata gözlerini açmayan bir kimsenin de mirasçı olabileceğini söylemek gerekmektedir. Nitekim bu husus vakıflar için de geçerlidir. Vakıflar da henüz gerekli sicillere tescil edilmeden mirasçı olma ehliyetine sahiptir. Yine bunun gibi yabancılarda karşılıklı ve kanuni sınırlayıcı hükümler göz önünde tutulması şartı ile Türk vatandaşları gibi mirasçı olabilmektedirler.
ÖLÜM: Miras bırakanın hakkı hayatının son bulmasıdır. Miras bırakanın ölümü üzerine mirası açılır ve bir kimse miras bırakan ölmeden mirasçı olamaz. Miras bırakanın ölüm gününün tam olarak tespit edilmesi burada önem taşır. Çünkü bir kimsenin mirasçı olabilmesi için miras bırakanın öldüğü an itibari ile sağ olması şarttır. Dolayısıyla bir kimsenin mirasçı olup olmadığının tayinini yapabilmek için miras bırakanın ölüm tarihinin tam ve net olarak bilinmesi gerekmektedir. Bunun yanında yine miras bırakanın tam olarak terekesinin tespit edilebilmesi için ölüm anının tespiti gerekmektedir.
TEREKE: Miras bırakanın terk ettiği ve intikale elverişli olan mal varlıklarıdır. Ancak miras bırakanın terk ettiği yani geride bıraktığı tüm mal varlıkları mirasçılara geçmez. Mesela (ölüm ile mirasçılara geçmeyen haklar: ) oturma hakkı, intifa hakkı, kişiye bağlı diğer irtifak hakları (miras bırakan bu hakların intikalini öngörebilir), iş görme gibi kişisel edimler, nafaka alacağı hakkı veya borcu, derneklerdeki üyelik hakkı veya şartları oluşmadığı (miras bırakan hayatta iken talep etmediği) taktirde miras bırakanın şahsından doğan manevi tazminat talebi miras yoluyla mirasçılara geçmez. Yine bunlar gibi aile hukukundan kaynaklanan velayet, vesayet, vasiyeti yerine getirme görevi, evlilik, kişilik hakları, nişanlılık gibi haklar miraçlara devrolunamaz.
Bunların dışında, fikri hakların mirasçılara intikali mümkündür. Yine zilyetlik Bir hak olmadığı halde miras yoluyla intikali mümkündür.
ÖLÜME BAĞLI TASARRUF: Miras bırakanın ölümünden sonra yerine getirmesini istediği işlemlerdir. Yani adından da anlaşılacağı üzere ölüme bağlı olarak meydana gelecek tasarruflardır. Dolayısıyla miras bırakanın ölmesi halinde meydana gelebilecek iş ve işlemler burada söz konusu olmaktadır. Bunlara örnek olarak vasiyetname ve miras sözleşmesi verilebilir.
ZÜMRE: Ortak bir aslından meydana gelmiş kişiler topluluğu olarak tanımlanabilir. Miras bırakan, zümre başıdır. Miras bırakanın çocukları ve torunları zümre başının mirasçıları kabul edilir. Bugünkü hukukta miras üçüncü zümrede sona erer. Birinci zümre öncelikli olarak mirasçıdır. Birinci zümre yoksa ikinci zümre mirasçı olur. İkinci zümrede de kimse yoksa üçüncü zümre mirasçı olur.
Miras bırakanın çocukları ve torunları birinci zümreyi oluşturur. İkinci zümrede miras bırakanın kardeşleri, yeğenleri, anne babası söz konusu olur. Üçüncü zümrede ise miras bırakanın büyük anne Büyük baba, dayı teyze ve bunların çocukları söz konusudur. Miras bırakanın çocukları varsa torunları mirasçı olamaz. Çocuk yoksa torunları bu durumda mirasçı olabilir. Çocuklar burada kök başı olur ve hepsi eşit pay alırlar. Kök başları mirasçı olamazsa onun yerini alt soyları alır. Miras bırakandan önce bir kimse ölürse bu kimsenin mirası soya geçer. Mesela, çocuğu ölürse toruna geçmesi gibi. Sadece kan hısımları bu kurallardan yararlanır. Sıhri hısımlar bu yolla mirasçı olamazlar. Örneğin, miras bırakanın oğlu ölmüş ise ve oğlunun eşi var ise, eşi sıhri hısım olduğu için ve de kan hısımlığı olmadığı için mirasçı olamaz.
İradi mirasçılıkta zümre içi halefiyet kuralı söz konusu olmaz. Örneğin, miras bırakan vasiyetle birini mirasçı atadıysa ve o atanan kişi öldüyse, mirasçısı onun yerine geçemez. Sadece kan hısımlarına özgü bir şeydir. Eğer ki mirasçılar, miras bırakandan önce ölürse onun mirasçıları yani mirasçının çocukları mirası alır. Birinci zümreden sonra ikinci ve üçüncü zümreler mirasçı olacaklar. Kök başı mirasçı olamıyorsa veya yoksa onun payı aynı zümredeki diğer kök başına geçer. Örneğin miras bırakanın annesi öldüğünde mirası baba alır. Annenin altsoyu olmadığı için yakınlarına geçmez ve yukarıda çıkmaz.
YASAL MİRASÇI: Kanunun kimlerin mirasçı olacağını belirlenmiştir. Bu kapsamda kanunen mirasçı sayılan kişiler yasal mirasçı olarak kabul edilmektedir. Yasal mirasçılar sadece gerçek kişiler olabilmektedir. Tüzel kişiler kural olarak mirasçı olamaz. Bu kuralın tek istisnası devlettir. Dolayısıyla devlet, miras bırakanın yasal mirasçısının bulunmaması halinde dördüncü zümre alacaklısı olarak mirasçıdır. Yasal mirasçılıkta tereke bir bütün olarak yasal mirasçıya geçer. Dolayısıyla mirasçı miras bırakanın alacaklarına, haklarına yani aktiflerine hak kazandığı gibi borçlarına yani pasiflerine de katlanmak durumundadır.
Yasal mirasçı olarak miras bırakanın altsoyu yani çocukları (evlat edinme ile kurulan bir ilişki veya evlilik dışı bir çocuğun tanınması veya babalık davası ile çocuğun babaya bağlanması hallerinde dahi bu kişilerin mirasçı olabilmesi mümkündür).
Ölen kişinin mirası sırası ile şu şekilde paylaştırılır:
1. Birinci zümre mirasçısı olan: Alt soy (çocuklar ve torunlar)
2. İkinci zümre mirasçısı olan: Üst soy (anne baba tabakası)
3. Üçüncü zümre mirasçısı olan: Üst soy (dede ve nene tabakası)
4. Dördüncü zümre mirasçısı olan: Devlet.
Bunu şu şekilde özetleyebiliriz. Ölen kişinin mirasına öncelikle onun alt soyu var ise alt soyu hak kazanır. Yani çocuk veya torunları alt soyunda çocuk veya mirasçısının olmaması halinde; üstsoyu yani anne ve babası; bunların da olmaması halinde; dede ve nene tabakası mirasçı olabilmektedir. Bunların da olmaması halinde ise devlet mirasçı olmaktadır. Ancak devletin mirasçılığı sınırlıdır. Devlet, sadece kendisine intikal eden mallar ile sorumlu olur. Normalde yasal mirasçılar veya atanmış mirasçılar mirasın hem alacakları hem de borçları ile sınırsız olarak sorumlu olurlar. Ancak devlet açısından bu durum sadece alacaklar ile sınırlıdır.
Örneğin, bir kimsenin terekesinde 1.000 TL’si var ise, buna karşılık olarak 10.000 TL’de borcu var ise ve mirasçı mirası reddetmedi ise bu mirasçı bütün mal varlığı ile bu kalan 9.000 TL’yi karşılamak durumundadır. Ancak mirasçı şahıs değil de devlet ise, bu durumda devlet sınırlı olarak sorumlu olduğu için sadece 1.000 TL ile bu mirastan sorumlu olacaktır.
Tabi eğer yasal mirasçılar defter tutulmasını talep ederse ve defter kayıtlarına göre mirası kabul ediyorum, şeklinde bir söylemde bulunurlar ise bu durumda mirasçıların sorumluluğu da sınırlı olmaktadır. Yine burada vakıfların sorumluluğu da devletin sorumluluğu gibi sınırlı olmaktadır.
ATANMIŞ MİRASÇI: Miras bırakan tarafından bir kimsenin mirasçı olarak atanmasıdır. Yani yasal olarak mirasçı olsun veya olmasın miras bırakanın terekesine mirasçı olarak bırakmak istediği kişi için öngörülen mirasçılıktır. Atanmış mirasçılıkta yasal mirasçıdan farklı olarak halefiyet ilkesi geçerli değildir. Yani normalde yasal mirasçı, mirasçı olamadığında onun yerine bu kişinin altsoyu mirasçı olmakta idi. Ancak burada böyle bir durum söz konusu değildir. Bunun dışında yasal mirasçılar gibi terekeye el birliği ile sahip olan atanmış mirasçılar, denkleştirme talebinde bulunamazlar. Denkleştirme talebi sadece yasal mirasçılar tarafından ileri sürülebilir.
VASİYET ALACAKLISI: Ölüme bağlı bir tasarrufla miras bırakanın bir malının verilmesini istediği kişidir. Miras bırakanın terekesi içinde sadece bir hakkın veya bir malın bir kişiye bıraktığını açıklaması durumunda vasiyet alacaklısı söz konusu olur. Vasiyet alacaklıları mirasçı değildirler. Ve bu kişilere miras kendiliğinden geçmez. Sağlar arası yapılan bir hukuki işlem olması halinde vasiyet alacaklısı vasiyet edilen alacağı alabilir. Burada vasiyet alacaklısı yasal veya atanmış mirasçılardan farklı olarak miras bırakanın borçlarından sorumlu değildir. Sadece belli bir malın kendisine iade edilmesini isteyen bir tür alacaklıdır.
Mirasçılar yasal mirasçı ve iradi mirasçı olarak ikiye ayrılır. Yasal mirasçı kanun tarafından tarif edilen mirasçılardır. Kimlerin yasal mirasçı olacağı dört grupta belirlenmiştir. Bunlar:
- Kan hısımlığı,
- Evlat edinme
- Evlilik
- Vatandaşlık bağıdır.
İradi mirasçı ise miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufla tayin ettiği mirasçılardır. Miras bırakanın yaptığı ölüme bağlı tasarruflarla mirasçı haline gelen kişilerdir. Ölüme bağlı Tasarruflar, yasaya aykırı olsa bile iptal edilmedikçe geçerlidir. Ancak geçerliliği askıda olan işlemlerdir. Süresi içinde dava açılması hukuka ve ahlaka aykırı olsa bile geçerlidir. Ancak dava açılıp iptal edilirse geçersiz olur. Mesela bir kimse vasiyetnamesinde tek mirasçısı olarak X kişisini belirtmiş ise yasal mirasçıları hala mevcuttur ancak bu yasal mirasçılar süresi içinde dava açmazlarsa X kişisi tek mirasçı olabilir.
ÖN VE ART MİRASÇI : Bunu kısaca ve anlaşılmamaya mahal vermeden şöyle açıklayabiliriz: Diyelim ki, bir kimse çocuklarına değil de tüm mal varlığını X kişisine on yıllığına verir ve on yıl sonra ise verilen mirası çocuğuna veya Y’ye geçirmesini ister. X, burada ön mirasçı olur. X mirası on yıl sonra Y’ye vermek durumunda olacaktır. Burada Y ise art mirasçı olacaktır.
CÜZİ HALEFİYET VE KÜLLİ HALEFİYET : Cüzi halefiyet, bir kişiye ait olan hakların tek tek şekil şartına uygun olarak devredilmesidir. Külli halef ise yasanın öngördüğü durum gerçekleşince tüm mal ve borçların mirasçıya geçmesidir. Yasanın şekil şartı burada aranmaz. Kendiliğinden geçer. Mesela miras bırakan biri öldüğünde ona ait bütün taşınmazların intikali kendiliğinden mirasçılara geçer. Borçları da yine aynı şekilde geçer. Alacaklıların muvafakati aranmaksızın bu durum söz konusu olur.
Av. Naim GÖZMEN