İş Hukuku,İşçi ve işveren ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalıdır. Örneğin Ahmet Usta ile şeker fabrikası arasındaki ilişkiyi düzenler. Ahmet Usta’nın işe alınması, çıkarılması, hakları, tazminat vs. durumlarına bakar.
Tek işçi ile tek işveren arasında çalışma ilişkisinden kaynaklanan sorunları inceleyen iş hukuku, bireysel İş hukukudur. İş hukukunun başka bir yönü ise birden çok işçinin bir araya gelerek sendika olarak örgütlenmeleri ve işverenlerin karşısına bu şekilde sendika aracılığıyla çıkmalarıdır. Buna ise toplu iş hukuku denir. Örneğin Ford Otomotiv’in karşısına birden çok işçinin kurduğu sendikanın çıkması gibi.
İş hukuku işçi ile işverenlerin ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalıdır. O halde meselenin odak noktasında işçi – işveren vardır. Burada işçi, Türk Borçlar kanunu m. 393 ve devamı maddelerinde düzenlenen hizmet sözleşmesine bağlı olarak bir başkasına tabii biçimde çalışan kişidir.
TBK m.393: Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
O halde işçi, çalışan kavramına göre daha dardır. Günlük hayatta işçi ile çalışan kavramları aynı anlamda kullanılır. Ancak teknik hukuk anlamında ve iş hukuku anlamında işçi çalışana göre daha dar bir kavramdır. Mesela, bir tacir de çalışandır. Ama işçi değildir. Emekçi olabilir ama işçi değildir çünkü bir başkasına hizmet sözleşmesine dayanarak ve bağımlı bir şekilde çalışıyor değildir. Ama inşaatta çalışan bir kişi iş sözleşmeye dayanarak çalıştığı için işçidir. Ya da bir Holding’de üst düzey yönetici olarak çalışan bir kimse iş sözleşmesine bağlı olarak çalıştığı için işçidir.
O halde, işçi bir başkasına bağımlı olarak çalışandır. Ama her bağımlı çalışan da işçi değildir. Mesela, memur bağlı çalışandır ama işçi değildir. Çünkü bir atama ilişkisine dayalı olarak çalışır. Yani esas olarak işçi bir iş akdine dayanarak bir başkasına karşı iş görmeyi üstlenmiş kişidir.
Sosyologlar ekonomistler, işçi kavramını daha ziyade sosyolojik manada kullanılırlar. Yani geliri belli bir düzeyin üstünde olmayan kişiler emekçilerdirler. Bu ölçütlerle hareket edildiğinde kullanılan işçi kavramı bizim iş hukukunda ki kullandığımız kavramla özdeş değildir. Mesela, bu hareket noktasına göre sırtına yük bağlayıp eşya taşıyan kişi emekçi olarak adlandırılır. Ama işçi değildir. Çünkü bir başkasını daimi olarak iş sözleşmesine dayalı çalışmamaktadır. Buna iş kanunu uygulayamayız. Çünkü karşısında sabit bir iş veren yoktur. İşte bu kişiyi sosyolojik olarak bir işçidir. Dolayısıyla hakkında iş kanunu uygulanacak kişiler kimlerdir? Sorusunun cevabı: Bir kimsenin emekle çalışmasından ziyade bir sözleşme ilişkisi çerçevesinde ortaya çıkmasıdır.
Bu yük taşıyan kişi, eğer ki şehirler arası otobüs terminalinde bir iş sözleşmesine bağlı olarak çalışıyor ise hem sosyolojik anlamda hem de iş hukuku anlamında o kişi bir işçidir. Çünkü arada hizmet sözleşmesi vardır ve bizim alanımıza bu şekilde girer.
İş hukuku bir manada insanın evine ekmek götürmesini sağlayan bir hukuk dalıdır. Yani yaşam biçimi ile iç içedir. Yani yaşamsal değişiklikler arttıkça iş hukukundaki değişmeler de buna nazaran artar. Dolayısıyla ekonomik gelişmeler iş hukukunun nasıl bir şekil alacak konusunda belirleyici olur.
İşçiler ile işverenler arasındaki belli başlı bazı unsurlar:
İşçi olarak çalışanlar bakımından:
1. Bir gelir seviyesinin olması yani ücret,
2. Yeterli bir ücrette yeterli olmaz bunun yanında çalışma yaşamında bir güvenlik ihtiyacı yani işim olsun ama basit bir sebepten dolayı da bu işimi kaybetmeyeyim ve güvende olayım.
3.Çalışma süresinin normal bir süre olması,
4. Dinlenme hakkı
Bu dört madde işçilerin gereksinimleridir.
İşverenler açısından ise:
1. Maliyet. Yani işçiye 5 TL verdiğinde 10 TL kar ederse, işçiye 8 TL verirse bu sefer 10 TL kar edemez. Dolayısıyla önemli olan ücreti belli bir seviyede tutabilmektir.
2. Ben işçiden olabildiğince istifade edeyim ki üretim artsın ve mal miktarı artsın.
3. İstediğim zaman bu iş ilişkisinden sarılabilmem, işçiyi çıkarabilmem gerekir. Çünkü işyerinde kaldıkça bu kişinin kıdemi artacak ilerde ben kolay bir şekilde bu işçiyi çıkarabildiğim ve elim kolum bağlanmasın.
Bunlarda işverenin gereksinimleridir.
İş hukuku bu çatışmayı çözme iddiasında olan bir hukuk dalıdır. Yani her zaman çözemez. Bazen çözebilir bazen de çözemez. İş hukuku aynı zamanda taraflardan sadece birinin menfaatlerini koruyamaz iki tarafın da menfaatlerini göz önünde bulundurmak zorundadır.
Av. Naim GÖZMEN